YATAĞIMDAKİ DÜŞMAN

YATAĞIMDAKİ DÜŞMAN Yaşı 30’lar civarında olanlar çok iyi hatırlar. ‘70 ve ‘80’lerin TRT dönemlerinde bol miktarda uzay temalı diziler yayınlanırdı TV’de.

54

Steve Rubell. 70’li yıllarda olağanüstü bir yaratıcılıkla, eğlence dünyasına kazandırılmış olan Studio 54’ün yaratıcısı. Studio 54 ise, gerçek bir marka. Kimileri için eğlencenin dünya çapındaki merkezi, kimileri için ise ulaşılması gereken ideallerin ilk basamağı. Bugün yaşadığımız “club culture” anlayışının atası.

KARANLIĞIN ARDINDAN

Uzun yıllar boyu beklenen bir düşün, gerçeğe dönüşmesini görmek için toplandı 1000’lerce kişi dün gece. Bunca zamandır plak-kaset ve cd’lerden dinlenmiş Pink Floyd şarkısını birkaç metre ötemizde canlı canlı dinlemek, o konser alanına gelen herkesin kalbini titreten bir gerçekti. Genelde bu tip konserler sonrasında yapılan bir yorum vardır.

EMPEÜÇ

Geçen gece bilgisayar karşısında pineklerken, raflarında tozlanmaya yüz tutmuş CD’lerim ilişiverdi gözüme. (Evdeki temizlikten sorumlu şahıs, eve ilk geldiğinde tarafımdan sertçe uyarıldığından bu CD’ler ve bu gibi eşyalarla sterilizasyon anlamında bir münasebete girmiyor.) Bu güne kadar en az bir araba parası yemiş olan bu kompakt yuvarlaklar şimdi makus talihlerine boyun eğmişler, daha önce kendileriyle aynı yoldan geçerek, evin kuytu köşelerinde hayatlarını sürdürmekte olan makara bant, plak ve kasetlere kavuşacakları günü beklemekteler gibi göründüler gözüme. Eski sıklıkta olmasa da kullanılmaya devam […]

EFSANE DEVAM EDİYOR

Geçen yıl bu dönemlerdeki sıkışıklığımı hatırladım yine bilgisayarın başına oturunca. 2000’e giriyorduk ya, yüzyıl’ın önemli müzikal isimlerini yazacağım şeklinde kasmıştım kendimi. Yazmıştım büyük çabalar sonucunda, ama kabusum olmuştu bu yazı. Bu 100 ismin içinde unuttuğum kimse var mı diye gece yarısı uykudan kalkıp bilgisayarın başında arama taramalar yapıyordum. İki ara bir dere bir durumdu. Yüzyılın bitmemesine karşın, 2000’in gazına gelerek herkes “yüzyıl’ın en iyileri”ni sıralıyordu. Bende bu furyaya kapıldım itiraf etmeliyim ki. Ama doğru zaman bu zamandır. Yeni yüzyıl başlıyor. […]

STYLES

Bir zamanlar belli başlı gruplar ve şarkıcılar vardı. Herkes onların peşinden giderdi. Sürekli olarak yeni birileri müzik dünyasında boy gösteriyor. Ama bu yeni starlar mevcut müzik türlerini icra etmenin ötesinde, müziğe farklı renkler ve sesler de getiriyorlar. Daha doğrusu, ortaya yeni yeni müzik türleri çıkıyor.

HIZ LİMİTLERİNDE ŞARKILAR

HER HIZA UYGUN MÜZİKLER Otomobiller ve müzik. Benim beynimde oluşturduğum muhteşem bir ikili. Buna karşı çıkanlarda olabilir, bana katılanlarda. Ama ikisini de ortak noktada buluşturacak o kadar çok özellik var ki.

ARMSTRONG’UN RUHU ST.LOUIS’DE YAŞIYOR

ARMSTRONG’UN RUHU, ST.LOUIS’DE YAŞIYOR. Onlarla nerede ve nasıl tanıştım hatırlamıyorum. Ama sanırım isimlerinden dolayı bir yakınlaşma oldu aramızda. Çünkü Manhattan adı bende oldum olası bir beğeni yaratmıştır. Ama ilk karşılaştığımız zamanlar 1988 yılına rastlıyor.

BİR YAZARIN KONSER ANILARI

Bu ayki On-air yazarının ağzından yazılmamış gibi gelebilir size belki. Ama kesinlikle kendi ağzından yazılmıştır. Ancak biz Barış’I bulduğumuzda hala “Steve Vai’a değdim” veya “Arsenaaal, Arsenaaal duy sesimiziiiii” şeklinde sayıklıyordu. Yazının yazılması gerektiğinin farkına vardık. Ancak Barış’ın yazamayacağının da farkına vardık. Bu durumda bir şeyler yapmalıydık. Barış’ın Vai konserinde tuttuğu notları bulduk ve onları size biz derledik. Çünkü Barış hala Vai ve Cimbom diye sayıklıyor.

BAŞROLDE OTOMOBİLLER EPISODE II.

Geçen ay, filmlerde başrol oyuncularını sollayarak gerçek başrolü kapmış olan otomobilleri incelemiştik. Bu seriye bu ay da devam etmeye karar verdim. Hatta sanırım, burası bir köşe olarak yayın hayatına devam edecek. Daha incelemediğimiz otomobiller var ve onlara haksızlık edemem. Fakat bu ay durum daha değişik. Bu kez, filmlerde ve TV dizilerinde başrol oyuncularının kullandığı, sembol olmuş otomobiller var.

BAŞROLDE OTOMOBİLLER EPISODE I.

BAŞROLDE OTOMOBİLLER Sinema tarihine dönüp bir baktığımız zaman, o eski şarkıdaki gibi “kimler geldi, kimler geçti” demek gelir insanın içinden. Sayısını tespit edemeyeceğimiz kadar çok yönetmen, aktör, aktris bu dünyada bizleri başka bir aleme götürdüler ve götürüyorlar. Yanlız gözden kaçırmamamız gereken bir nokta var. Sinema tarihi boyunca ünlü olan canlıların dışında ünlü olan cansızlar da var.

SARI YAPRAKLAR

SARI YAPRAKLAR Bu senenin en favori Türkçe parçalarından biri “Sarı laleler”. Son birkaç aydır Çiçek Pazarı’ndan laleler alıp dururken, birden bire ortaya “Lale devri çocukları” çıkıverdi. Bunlar, sessizliğe bürünen nadide kulüplerimizin en romantik parçaları olmakla birlikte, lale bahar çağrışımlı bir çiçek. Gelin görün ki, bizim bu sayıda ilkbaharla değil sonbaharla, lalelerle değil sarı yapraklarla zorumuz var.

GÖNLÜMÜZDE APAYRI BİR YERE SAHİPTİR STEVIE

Gönlümüzde apayrı bir yere sahiptir Stevie Wonder. Sesini ilk duyduğumuz günden bu yana yaptıklarını dinlemiş, ötesine geçip daha önceki çalışmalarını da edinmişizdir. Yarattığı şarkıların, yeryüzündeki başka bir müzisyen tarafından yapılamayacağını düşünürüz. Bir fenomendir kendisi. Birçok bestesiyle alır bizi uzak diyarlara sürükler, sonra da getirir aldığı yere bırakır.

MUSICOLOGY

Kişinin soluduğu hava, içtiği su, yediği yemek, günlük uykusu kadar zaruri bir ihtiyacı var; duymak ve dinlemek…Ancak duymakla dinlemek arasında mühim bir fark var. Duyma eylemini kulak tek başına gerçekleştirirken, iş dinlemek olunca kulak – beyin işbirliği söz konusu oluyor. Çünkü düşünmek, konsantre olmak, algılamak, anlamak gibi başka süreçler de devreye giriyor. Durum burada çok daha komplike bir hal alıyor.

LATINO CULTURE

Yazıya girerayak, ufak bir çağrışım oyunu oynayalım. (Yazı gereği ben oynayayım yani). Kelimeyi söyleyeceğim, sonra da çağrışımları. YAZ…

JULIO

Yer: Boğaz’da, deniz kıyısında şık bir kulüp. Yukarıdan bakıldığında, her yere kar yağmışçasına bir beyazlık hakim. Her yer beyaz laleler, güller ve papatyalarla bezenmiş durumda. Çiçeklerin kokusu, denizden yayılan iyot kokusuyla karışıyor.

MAY THE FUNK BE WITH YOU

ELECTRO FUNK 80’lerin başında tıpkı electro rap gibi patlamış furya. synth funk olarak da bilinir. 1980, hardcore funk’ın bitiş tarihi olarak bilinir. müzikal anlamda teknolojinin gelişmesi, synth’lerin clapping ve bassline olmak üzere çeşitli türlerde ortaya çıkmasının yanısıra, oldskool rap piyasasında da electro drummer, vocoder ve electro beat box’ların ortaya çıkmasıyla 81 yılının başları gibi electro funk patlamıştır. aslında clapping synth’leri 1979’daki albümünde mükemmel bir şekilde kullanan michael henderson bu akımın öncüsü olarak kabul edilir. bu akımla birlikte instant funk, midnight […]

SON OF A GODFATHER

Klasik stilde döşenmiş loş odada, iki adam arasında geçen bir diyalog. Yaşlı olanın şakakları kırlaşmış. Yüzündeki çizgiler ise, yaşanan fırtınası ve serüveni bol bir hayatı temsil etmekte. Hırıltılı bir sesi var. Ne dediğini ancak, onu dikkatli dinlerseniz anlayabiliyorsunuz. Üzerinde şık bir smokin, yakasında ise kırmızı bir karanfil var. Özel bir günün içinde olduğu besbelli.

ÇINARLAR VE FİDANLAR

ÇINARLAR VE FİDANLAR Elinizde tuttuğunuz dergiyi sürekli takip edenler çok net hatırlayacaklardır. Yaklaşık bundan 18 ay kadar önce bu sayfalarda “The Voice” başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Müzik tarihinin gelmiş geçmiş en büyük vokal efsanesi Frank Sinatra’ya bir saygı ifadesiydi bu yazı benim için. Bu kadar yıldır dinlediğim usta için, içimden gelenleri bir kez bile olsa başkaları da bilsin istedim.

MUTLU NOELLER

Size birkaç ipucu vereceğim ve soracağım. “Bilin bakalım, bu hangi gün?”

GAROTA DE IPANEMA

Brezilya’nın yerel müziğinin, yakın bir gelecekte dünya müzik piyasasına hakim olacağı savını sanırım 1998 yılında duymuştum ilk kez. O yıllarda etnik müziklerin, daha popüler kültürler tarafından benimsenip dinlenmeye ve irdelenmeye başladığını düşünerek çokta yabana atılacak bir fikir olmadığını düşündüm. Elektronik müziğin tıkanması, başka başka açılımları da beraberinde getirmeliydi ki, bu kapılardan biri de gerçekten Brezilya müziği oldu.

AYRILSAKTA BERABERİZ (Mİ???)

Mutlu bir evliliğin, zamanla çeşitli iç ve dış etkenler tarafından harap edilmesi, kaçınılmaz sonu da beraberinde getirir. Ayrılık. Bu durumun, birçok ruhsal ve bürokratik soruna da yol açacağı somut kanıtlarla ispatlanmıştır… ki, bu sorunların en büyüğü (eğer mevcutsa), bu birlikteliğin en önemli meyvesi rolünü üstlenmiş olan çiftin çocuklarının akıbetinin ne olacağıdır. Çocuğun, taraflardan birinde kalmasına sıklıkla rastladığımız bu tür vakalarda, az da olsa üçüncü bir ihtimal daha görülür ki o da, çocuğun üçüncü bir şahsın himayesine verilmesidir. Bu yazının hukuki […]